Eczacıbaşı Dynavit Başantrenörü Ferhat Akbaş, Hürriyet – Spor Arena’nın özel röportajında Ceren Naz Büyük’ün sorularını yanıtladı. Kariyeri hakkında açıklamalar yapan koç Ferhat Akbaş, 18 yaşında seçtiği antrenörlük yolu için “Güzel bir risk almışım.” dedi.
“Türk toplumunda genç antrenörlere güven duyulmayabilir.”
Voleybol dünyasında genç bir antrenörsünüz. Bunun size kattığı artılar ve eksiler neler?
“Çok fazla artısı var bence, çünkü hala yeni jenerasyon oyuncuyla iyi iletişim kurup onların ne düşündüğünü az çok kestirebiliyorsunuz. Onların bakış açısıyla iyi bir empati yakalayabiliyorsunuz. Empati, antrenörlerin bence yapması gereken en önemli şey. O yüzden genç olmak burada bir avantaj sağlıyor. Tabii dezavantajları da vardır, her zaman özellikle Türk toplumunda genç antrenörlere çok fazla güven duyulmayabilir. Ama ben bunu bireysel olarak kırdığımı düşünüyorum. İyi sonuçlar alıyoruz. Hem oyuncularla hem takımla hem kulüple çok iyi iletişimimiz var. O yüzden genç olmanın tüm avantajlarını kullanmaya çalışıyorum.”
Bir röportajınızda “Yurtdışında daha çok saygı gördüğümü hissediyorum.” demişsiniz ve Polonya, Japonya, Romanya gibi aslında kültürel farkları da olan yerlerde deneyiminiz var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Özellikle başka ülkelerde antrenörlük yaptığınızda Türk voleybolunun gücü, Türk voleybolunun getirdiği şeyler orada Türk bir antrenör olarak size ekstra bir saygı kazandırıyor. Ve açıkçası yurtdışında çalıştığınızda her zaman krediniz daha fazladır. Bu Türkiye’ye gelen yabancı antrenörler için, özellikle futbolda da çok geçerli bir kural bence. Bunun tabii ki dezavantajları, avantajları oluyor. Ben Türkiye’de bir Türk antrenör olarak çalışmaktan çok mutluyum. Ve umarım sayımız da artarak, kalitemiz de artarak devam eder. Çünkü Türk voleybolunun buna da çok ihtiyacı var. Sadece iyi oyuncular, iyi takımlar değil iyi antrenörlerin de sayısının çok fazla olması gerektiğini düşünüyorum.”
“Santarelli liderliğinde Türk Milli Takımı’nın Olimpiyatlarda madalya kazanabileceğini düşünüyorum.”
Santarelli ile eşleştiniz, milli takımımız için de çok değerli bir isim. Onun hakkında neler söylersiniz?
“Gerçekten çok başarılı. Özellikle geçen yaz milli takıma çok şeyler kattı, çok önemli madalyalar kazanıldı ve çok önemli de bir süreç var. Belki geçen seneden de önemli, çünkü Olimpiyat sezonu. Ben, onun liderliğinde Türk Milli Takımı’nın Olimpiyatlar’da kesinlikle madalya kazanabileceğini düşünüyorum, umuyorum. Ve umarım da rengi altın olur.”
Voleybolu bırakıp antrenörlüğü genç yaşlarda anlayan bir isimsiniz. O süreci biraz anlatır mısınız?
“Ben açıkçası 18 yaşında antrenörlüğe başladım diyeyim, daha çok antrenörlüğün yardımcı pozisyonlarında; yardımcı antrenör, istatistikçi, alan antrenörü gibi farklı pozisyonlarda çalıştım. Her pozisyondan çok farklı şeyler öğrendim farklı ülkelerde. Adım adım oluyor bu işler, çok da böyle kariyer planıyla ilerleyen şeyler değil aslında. Eğer bu çalışma isteğiniz varsa ve gerçekten voleybolu seviyorsanız iyi yerlere gelmeme şansınız yok, sporda olduğu gibi. O yüzden dediğim gibi, her kız çocuğuna hayallerinin peşinden koşmaları için cesaret vermek istiyorum.”
“Güzel bir risk almışım.”
Peki oyunculuğu bırakma fikri nerden ortaya çıktı o yaşta sizin için?
“Ben kendi kendimi değerlendirdiğimde çok iyi bir voleybolcu olacağımı tahmin etmiyordum, düşünmüyordum. Aslında hem okulumun iyi gitmesi hem de voleyboldan kopmamak adına böyle bir yola girdim. Dediğim gibi çok profesyonel bir hedefim yoktu. Ama çok doğru bir karar vermişim. O yaşlarda insanların doğru karar vermesi böyle bir şeyde çok kolay olmuyor. Güzel bir risk almışım, faydası çok olmuş diye düşünüyorum.”
Röportajın tamamı için tıklayınız.